Tarih hep tekerrürden mi ibaret ?

Samet Yalım

Dünya Ukrayna da ki savaşa odaklanmış durumda ve televizyonlarda bu gidiş Üçüncü Dünya Savaşına mı diye tartışılırken, biz ise yaşanılabilir bir dünya mümkün müdür ? Acaba tarih hep tekerrürden mi ibarettir ya da ibret alınsa idi tekrar eder miydi ? diye sormak durumunda kalıyoruz. Yirmi birinci asırda hala savaşların dünyasında olduğumuz gerçeğine de değinmek gerek. Evet tarih hep tekrar mı edecek, dünyayı yeni bir küresel savaş mı bekliyor ?
Bunları cevaplamadan önce işinin ehli bir tarihçi ve aynı zamanda siyasi tarih dehası olan maalesef erken yaşta hayatını kaybeden Prof. Dr. Oral Sander’in Tarihte Eğilim kavramına getirdiği harika açıklamasını dikkatle okumanızı istiyorum.
“Tarihin ‘hareket’ demek olduğunun, dünden bugüne aktığının bilincinde olan tarihçi, her harekette olduğu gibi tarihte de ‘eğilim’ arar. Hareket eden bir araç demek, (x) noktasından (y) noktasına doğru belirli bir hızda giden bir nesne demektir. Bu noktalar ve hız, bir bakıma, hareket halindeki aracın nesnel eğilimidir. Başlangıç noktasını, doğrultusunu ve hızını bildiğimiz zaman, aracın belirli bir zaman diliminde hangi noktada olacağını, verilerimizin elverdiği ölçüde bir kesinlik derecesi ile bilebiliriz. Tarihin eğilimleri bu kadar kesin bir biçimde bilinemezse de, bu eğilimler dünün, bugünün ve bir ölçüde yarının kestirilmesinde önemli ipuçları sağlayacaktır.
Tarihçi, elindeki incelenmiş olaylarla, adım adım, tam bir bilimsel çabayla eğilimleri bulabilir. Bir tarihçi, ‘hiçbir kuşak, bir önceki kuşağı, tarih de kendisini tekrarlamaz; değişiklik tüketilemez, her şey yenidir’ derken haklı olabilir. Ama, tarihin eğilimleri, her zamanda belirli bir süreklilik de sağlar, birbiri ile çelişir gibi görünen bu durum, gerçekte tarihteki hareketliliğin, dinamizmin göstergesidir. Sürekli görünen hiçbir şey değişikliğin aşındırıcı etkisinden kurtulamadığı gibi, ne kadar birdenbire ve şiddetli olursa olsun, hiçbir değişiklik de geçmiş ile bugün arasındaki sürekliliği tam anlamıyla bozamaz.”
Burada bir virgül koyup araya giriyorum, bu eğilimler şu anda bizi 3. Dünya savaşına doğru mu götürüyor sorusu hemen aklımıza geliyor. Bu girişten sonra Oral Sander 19. ve 20. Yüzyıl siyasi tarihini anlatıyor ki hemen hemen altıyüz sayfalık bir kitap . 19.ve 20. Yüzyıl siyasi tarihi 1. Dünya Savaşı (1914-1918) ve 2. Dünya savaşını (1939-1944) tetikleyen olaylar dizisi. Zaten tarih kısaca insanların eylemlerini inceleyen bir bilim dalı iken, Siyasi Tarih disiplini ise devletlerin eylemlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Benim anladığım ise;
aslında küresel savaşlara neden olan şey, insanların eylemlerinden ziyade devletlerin veya onlara yön veren ‘ortak aklın’ eylemidir.
Eskilerin büyük melhame dediği ilk küresel savaş olan Birinci Dünya Savaşı aslında Avrupa’da başlamıştır. Başlangıçta “Europan War” (Avrupa Savaşı) olarak adlandırılan savaş, nihayetinde Almanya’nın, Afrika ve Hindistan da büyük bir sömürü düzeni kuran, İngiltere ve Fransa’ya ve diğer Avrupa devletlerine karşı baş kaldırısıdır. Rusya (tabi verilen vaatler neticesinde) İngiltere ve Fransa ile hareket etmiş ve ilk kıvılcımda Rus ordusu Berlin’e kadar ilerlemiştir. Almanların meşhur Generali Schlieffen tarafından durdurulan Rus ordusu 120.000 askeri ile esir alınmıştır. Bunun üzerine savaştan çekilmek isteyen Ruslar, İngilizler tarafından yeni techizat, silah vb. destekler neticesinde savaşmaya devam etmişlerdir. Böylece boğazlardan Rusya’ya silah geçirmek isteyen İngiliz, Fransız ve diğer müttefikleri Osmanlı Devletini yani Türkiye’yi de 1. Dünya Savaşı’nın içine sokmuş daha doğrusu Avrupa da ki kendi iç çekişmelerini küresel bir savaşa dönüştürmeyi sinsice başarabilmişlerdir. Çoğu kişinin gözünden kaçan bir ayrıntı 1. Dünya Savaşına ABD ‘de 1917 yılında fiilen katılmış ve aslında Almanya’nın kaybetmesi ancak ABD’nin büyük maddi gücü sayesinde gerçekleşmiştir. Neticede yeni bir dünya düzeni kurulmuş bu durum ise, ikinci dünya savaşına giden eğilim ve hareketin temeli olmuştur. Bu küresel savaşlarda 60 milyondan fazla insan hayatını kaybetti. Daha fazla tarihi detaya girmeden şu soruyu da sormak gerek, dünya savaşlarını İslam Medeniyeti veya İslam ülkeleri mi başlattı ? Hayır, tam aksine fitili ateşleyen Batı Medeniyetidir. Sebebi ise çok basit, sanayileşmenin sonucunda dünyada ki rezervleri veya kaynakları kapma kavgası !
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında savaşan taraflarda hemen hemen aynıdır. Bir yanda Almanya ile iki müttefiki, diğer yanda ise İngiltere, Fransa, ABD ile Rusya. Almanya her iki savaşta da yenilmiştir. İngiltere ve Fransa askeri ve ekonomik güç kaybına uğramış ve bu savaşlardan tek kuvvetli çıkan ABD olmuştur.
1950 yılından sonra ise dünyada ABD ve Rusya’nın (SSCB) süper güç olma mücadelesi ortaya çıksa da, SSCB’nin dağılması ile 1990 lardan beri ABD dünyanın jandarmalığına soyunmuş durumda idi. Ta ki Putin’in Rusyası ipleri eline alıncaya kadar diyelim. Evet Rusya iyiden iyiye Süper güce meydan okuyor. Kırım’ı ilhak etti. Yaşananlar ortada, dünyanın gözü önünde Ukrayna’yı resmen işgal etti. Avrupa ve ABD birbirine yakınlaştı. Batı bloku karşısında, Rusya, Çin, Kuzey Kore vb. bir Doğu bloku oluşuyor gibi ve bu durum küresel bir savaşa yol açabilir mi diye soruyoruz doğal olarak.
Sonuçta ortada değişmeyen bir gerçek ise Ortak aklın savaştan ve kaostan beslenen bir düzeni var. Irak, Afganistan, Suriye daha eskiye gidersek Bosna ve diğer bölgelerde yaşanan zulümlerde binlerce Müslüman hayatını kaybetti.
Bizim inancımızda ve kültürümüzde “mazlumun dini, milleti sorulmaz” Ukrayna da da maalesef aynı şekilde, bomba ve hava saldırıları altında milyonlarca insan göç yollarında ve savaşla alakası olmayan yüzlerce sivil insan hayatını kaybediyor. Şahsi düşüncem diplomasinin kullanılması noktasında Putin % 80 suçlu ise Zelensky de en az % 20 suçlu gözüküyor. Yeterince diplomasiyi kullanan ve savaşı önleyici açılımlarda bulunacak bir politika izlenmedi. Haddinden fazla Avrupacı bir tutum sergileyen Zelensky daha yapıcı bir politika izleyebilirdi diye düşünüyorum. Tabi bu Rusya’nın müdahelesini asla haklı çıkarmaz. Zira Putin, daha öncesinde aynı saldırgan politikayı Çeçenistan da ve tabi Suriye de şiddetle uyguladı. Lazkiye de üssü bulunan Rusya , Akdeniz de var olmak istiyor. Ukrayna işgali ve Kırım ilhakı ile de adeta Karadenizde ben söz sahibiyim diyerek Avrupa ve Amerika’ya meydan okuyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşanan bu savaşta tarafsız politika izlemesi ve savaşı sonlandırmaya yönelik çabaları ise yerinde ve uygundur. Türkiye hem Ukrayna ile hem de Rusya ile diyalog kurabilen ve tarafsızlığını her iki ülkeye de kabul ettirebilecek güçte bir ülke olduğunu göstermiştir. Üstelik Ukrayna’ya Silahlı İnsansız Hava Araçları satmasına rağmen bunu başarabilmiştir. Ayrıca bu savaş Türkiye’nin son on yılda başlattığı yerli savunma sanayi hamlesinin de çok büyük öneme haiz olduğunu gösteriyor ki dünya çapında hava kara deniz ve teknolojik bir gücünüz ve üstünlüğünüz varsa küresel bir savaş esnasında tarafsız kalma potansiyeliniz de var demektir. Bu yaşanan olaylar eskilerin deyimi “hazır ol cenge istersen sulhu salah” anlayışını haklı kılmıştır. Yani huzur ve sulh içinde olmak istiyorsan öyle bir ordun olsun ki sana saldırmaya kimse cesaret edemesin diyelim.
Evet son olarak,
Tarih hep tekrar mı edecek, dünyayı ne bekliyor, yeni bir küresel savaş kapıda mı ?
diye yazının başında sormuştuk;
Birinci ve İkinci dünya savaşlarının da; rant, doğal kaynak, rezervler vb. varlıkların payla şılamaması ya da sömürgec ilik gibi sebeplerden dolayı devletlerin eylemleri neticesinde meydana geldiğini söylemiştik. Amerika’nın Irak’ı işgali , Rusya’nın Suriye de ki varlığı ve buna benzer müdaheleler de hemen hemen aynıdır. Doğal gaz, petrol fiyatlarının yükselmesi , tüm dünyada salgın hastalık ve pandemi ortamının yaşanması enflasyon ve sonrasında gıda fiyatlarının artması, ileride doğabilecek su sorunu gibi nedenlerin devletleri idare eden ortak akıl denilen bu yapıyı daha da saldırgan hale getirdiği açıktır. Birleşmiş Milletlerin daimi üyeleri olan beş ülke ABD, RUSYA, İNGİLTERE, ÇİN ve FRANSA dır. Bu beş ülke daimi temsilci olduğundan alınan kararı veto edebiliyor. Amerika Irak’ı işgal etti, müdahele edilemedi. Aynı şekilde Rusya’nın Ukrayna’yı işgalide BM tarafından engellenemiyor. Birleşmiş Milletlerde dünyanın kaderinin beş ülkenin kararına teslim edilmesi başrol oyuncularının da kimlerden oluştuğunu açık bir şekilde göstermektedir.
Bu yapı içerisindeki anlaşmazlıkların büyümesi ve kontrolden çıkması olasıdır ve bu küresel bir savaşın başlamasına sebep olabilir diyebiliriz. Bunu önlemenin yolu devletlerin bu eylemlerini sınırlayabilecek ve dünyanın beşten büyük olduğunu gösterebilecek yeni bir dengenin oluşturulmasında yatıyor. Geçmişte Şanlı Ecdadımız Selçuklu ve Osmanlı’nın kurduğu büyük bir medeniyetin gölgesinde dönem dönem insanlığın nefes aldığı, huzur ortamının sağlandığı günlerde yaşanmıştır. Yeni bir denge kurulabilir. Tarihin hareketi, akışı içinde büyük değişiklikleri barındırsa da, bir üçüncü güç ve dengeyi kurabilecek sürekliliği yeniden sağlayabilir diyelim ve yaşanılabilir bir dünya için hem Türkiye’de hem de tüm dünyada huzur ve barış olması için bizde gayret gösterelim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir